INTRODUCTION: In our study, we aimed to examine the effect of Lung ultrasonography on prognostic factors (parapneumonic effusion, empyema development, etc.) in patients with a diagnosis of pneumonia who were followed up in the Chest Diseases Clinic and Anesthesia Intensive Care Unit.
METHODS: Fifty patients with a pre-diagnosis of pneumonia and / or pleural effusion were included in our study between 01.01.2017 - 01.06.2018 in the Chest Diseases Department of Van Yüzüncü Yıl University Medical Faculty and in the Anesthesia Intensive Care Unit. The patients were followed up with lung ultrasonography and the factors affecting the prognosis of these cases were examined.
RESULTS: Of the patients included in the study, 16 were female (32%), 34 were male (78%); Their mean age was 60.4 ± 19.4 (15-87). Pleural effusion was detected in 56% of the cases. 28.57% of 28 cases were evaluated as transudate and 71.42% as exudate. Tube thoracoscopy was performed in 4 cases and decortication in 1 case, no patient required fibrinolytic. The mean hospitalization period of the patients was 7.78 ± 5.44 days (min. 2-Max 22).
DISCUSSION AND CONCLUSION: As a result of the data obtained in our study, we are of the opinion that lung ultrasonography supports the need for more frequent use in current practice due to its advantages such as high success in interventional procedures, low complication rate, and most importantly, the opportunity to operate at the bedside, especially in intensive care.
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda pnömoni ön tanısı ile Göğüs Hastalıkları Kliniğinde ve Anestezi Yoğun Bakım Ünitesinde takip edilen olgularda akciğer ultrasonografisinin prognostik faktörlere (parapnömonik efüzyon, ampiyem gelişimi vs.) etkisini incelemeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza 01.01.2017 - 01.06.2018 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kliniğinde ve Anestezi Yoğun Bakım Ünitesinde pnömoni ve/ veya plevral efüzyon ön tanısı ile takip edilen 50 hasta dâhil edildi. Hastalar akciğer ultrasonografisi ile takip edilerek, bu olguların prognozunu etkileyen faktörler incelendi.
BULGULAR: Çalışmaya dâhil edilen hastaların 16’sı kadın (%32), 34’ü erkek (%78); yaş ortalamaları 60.4±19.4 (min. 15- max. 87) idi. Plevral efüzyon olguların %56’sında saptandı. Torasentez yapılan hastalarda Light kriterleri değerlendirildiğinde ortalama LDH ( 593.89±832.6), glukoz (102.50±46.67 mg/dl); albümin (2.93±3.46g/dl) olarak saptandı. 28 olgunun %28,57’si transuda, %71,42’si eksuda olarak değerlendirildi. Torasentez yapılan 28 olgunun sıvı hemogram analizlerinde % 39,3 ‘ünde lenfosit, % 46,4’ünde nötrofil, % 14,3 ‘ünde eosinofil hâkimiyeti mevcut idi. Tüberküloz ön tanısı nedeni ile 4 olguda bakılan ADA düzeyi ortalama 48,75 ±2,5 IU/L (min. 45- max 50) olarak saptandı. 4 olguya tüp torakoskopi, 1 olguya dekortikasyon yapıldı, fibrinolitik gereken hasta olmadı. Olguların ortalama yatış süresi 7.78±5.44 gün (min. 2-Max 22) idi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda ortaya çıkan veriler neticesinde akciğer ultrasonografisinin, girişimsel işlemlerde yüksek başarısı, komplikasyonun az oluşu ve en önemlisi başta yoğun bakım olmak üzere hasta başında işlem imkânı sunması gibi avantajları nedeniyle güncel pratikte daha sık kullanılması gerekliliğini desteklediği kanaatindeyiz.